Anadolu Kültür ve Araştırma Derneği (AKA-DER) Genel merkezi Sivas Katliamı’nın 25’inci yıl dönümüne ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada ”Tek dertleri kendi çıkarlarını tüm toplumun çıkarı gibi göstermek halka bunu inandırmaktır. Fakat artık gerçekler gizlenemez haldedir” denildi.
AKA-DER Tarafından yayımlanan açıklamanın tam metni şöyle:
Sivas’ı Unutmadık, Unutturmayacağız!
ÇÜRÜMÜŞ DÜZEN YAMA TUTMAZ
EŞİT VE ÖZGÜR YARINLAR İÇİN ÖRGÜTLEN!
Unutursak alışırız, unutursak bize düşman olanları tanıyamayız.
93 yılında, Madımak katliamından bir hafta önce “Müslüman kamuoyuna” başlığıyla dağıtılan bildirilerin emniyetten fakslandığını, otelin önüne belediye tarafından yığılan taşları, TV kanallarından 8 saat izlettirilen katliama polisin ve ellerinde silahlarıyla gelip sloganlarla geri giden askerlerin hiçbir şekilde müdahale etmediğini unutmadık. “Çok şükür, otelin dışındaki vatandaşlarımıza bir şey olamamıştır” diyen Başbakan Tansu Çilleri, “Emniyet güçleriyle halkı karşı karşıya getirmeyin” diyen Cumhurbaşkanı Demirel’i, belediye hoparlöründen “Gazanız mübarek olsun” diyen dönemin belediye başkanı Temel Karamollaoğlu’nu unutmadık. Dönemin SHP Erzincan Milletvekili ve Sivas Olaylarını Araştırma Komisyonu Başkanı Mustafa Kul’un katliamdan 14 yıl sonra dile getirdiği bir açıklamada MİT Bölge Başkanlığında görevli bir istihbaratçının, Kul’a olaylardan önceden haberdar olduklarını belirterek, “Bir provaydı, ancak sınırı aştı” dediğini unutmadık. İngiltere’ye kaçan bir özel harpçinin “Sivas katliamını biz yaptık” itirafı hala hafızalarımızda. Sivas katliamı sanıklarını savunan avukatların milletvekili yapıldığını, davada zamanaşımı kararı verilerek katillerin nasıl korunduğunu, bu karara “hayırlı olsun” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı unutmadık.
Tüm bunlar Sivas katliamının bir devlet organizasyonu olduğunun, devletin Alevi halkına olan düşmanlığının açık kanıtıdır. TC devleti var olduğu günden bugüne Alevi halkıyla birlikte bu topraklardaki Kürtlere, Ermenilere, Çerkeslere, Lazlara, Hemşinlere, Romanlara, Araplara, Pomaklara, tüm halklara düşmandır. Ermeni soykırımı, Dersim, Maraş, Çorum, Sivas katliamları, Rum kıyımı, Roboski, Reyhanlı, Diyarbakır, Suruç katliamları kanıttır.
Halkların varlığı, kimlikleri, dilleri onların ulusal çıkarlarına, tekçi zihniyetlerine karşı tehdittir. Onların ulusal çıkar dedikleri Man adalarına kaçırdıkları, ayakkabı kutularına sakladıkları paralar, sermayeye peşkeş çekilen tarım arazileri, ormanlar, yaylalardır. Ulusal çıkarları sarayları, holdingleri, lüks arabaları, bir gecede bir işçinin aylık maaşı kadar harcadıkları paralardır.
Tek dertleri kendi çıkarlarını tüm toplumun çıkarı gibi göstermek halka bunu inandırmaktır. Fakat artık
gerçekler gizlenemez haldedir.
Gezi direnişi sonrası iktidarlarını kaybetme korkusu yaşayan egemenler, ellerindeki her türlü baskı aygıtını halklara, ezilenlere, hakkını arayan herkese karşı kullanmaktadırlar.
Fakat bir kez sokaklarda, meydanlarda özgürlüğü soluyanlar baskıyı, sömürüyü zulmü kabul etmez, etmiyor. Direniş, 7 Haziran zaferiyle, 16 Nisan’daki referandumda hırsızlıklarına rağmen kazanılan zaferle, adalet diye yürüyen binlerce insanın adalet özlemiyle, yüksel direnişiyle, suça ortak olmayan akademisyenlerle, çocuklar ölmesin diyen Ayşe öğretmenin kararlılığıyla, karanlığa sırtını dönen, polis şiddetine direnen liselilerin inancıyla, metal işçilerinin hesaplaşmaları, gelişen işçi direnişleriyle, halkların uyanışı örgütlülüğüyle sürüyor. Direniş ileri ve geri adımlarla fakat bitmeden kırılmadan sürüyor.
Bunca baskıya rağmen gelişen direnişler göstermiştir ki çürümüş sistemleri çözülmekte, devlet artık yönetememektedir.
KHK ve OHAL ile kurdukları baskı düzeni ellerindeki tek silah olarak kalmıştır. Sanıyorlar ki baskıyla, zorla dibe vurmuş ekonomilerini gizleyebilirler, dinci kinci eğitim sistemiyle çocuklarını imam hatip
liselerine ya da özel liselere göndermeye zorlanan velilerin öfkesini dindirebilirler. Sanıyorlar ki ağızlarını her açtıklarında aşağıladıkları kadınları susturabilir, OHAL’le işçilerin grevlerini engellemeye
çalıştıklarını itiraf etseler de gelişen işçi direnişlerini durdurabilirler.
OHAL koşullarında, baskıyla gerçekleştirdikleri baskın seçim ile beş yıl daha kendilerini garantiye aldıklarını sanıyorlar. Yanılıyorlar.
Çürümüş düzen yama tutmaz. Bu düzeni baştan değiştirmek gerek.
Gerek cumhur ittifakı gerekse millet ittifakı 24 Haziran seçimlerinde meclisten koltuk kapma yarışı yürütmüş, seçim sonrası yaptıkları açıklamalarla başarı diye taraf etikleri şeyi koltuk sayısı olarak belirtmişlerdir. Bu iki ittifak içinde yer alan tüm siyasi partilerin halkların, işçi ve emekçilerin çıkarına yönelik dönük tek gerçek gündemleri yoktur, olamaz.
Görünen odur ki Cumhur ittifakı içinde yer alan MHP ve AKP’nin seçim öncesi savaş, ekonomik krizin faturasını emekçiye yükleme, daha fazla yolsuzluk, rant, baskı, ve OHAL politikaları seçim sonrası artarak devam edecektir.
Kılıçdaroğlu seçim sonrası yaptığı açıklamada millet ittifakı için “olmaz denilen oldu asla bir araya gelmez denilenler bir araya geldi” demiştir. Bu bir itiraftır. CHP millet ittifakı ile çoğunluğu Alevi ve sol görüşlü olan kendi tabanı ile biri Sivas katliamının bir numaralı katili Temel Karamollaoğlu ile diğeri 1990’lı yıların faali meçhul cinayetlerin sorumlularından Meral Akşener’i birlikte yol yürümeye ikna etmeye çalışmıştır.
24 Haziran’dan sonra siyasi parti liderlerinin ve çeşitli siyasi aktörlerin ‘kazandık’ açıklamalarına karşın buradaki tek gerçek başarı %10 barajını aşarak meclise giren HDP’nin başarısıdır. Ancak HDP’nin barajı aşması işlevsiz olan parlamentonun halklara, işçilere, emekçilere bir gelecek, kurtuluş vaad ettiği anlamına gelmemektedir.
Bununla birlikte 24 Haziran seçim sonuçları meşru değildir ve bu seçim bir kez daha göstermiştir ki ezilen halklar ve tüm ezilen kesimler için bir kurtarıcı yoktur, bizi kurtaracak olan kendi kollarımızdır.
Kurtarıcı halkların kendisi, ortak mücadelesidir. Sınırsız ve sınıfsız kardeş sofraları ancak örgütlü bir mücadele ile kurulabilir. Bunun için tüm ezilenler, işçiler emekçiler, halklar, Aleviler kendi taleplerine dolayısıyla zaten hakkı olana sahip çıkmalıdır. Alevi halkının yıllardır dillendirdiği talepleri günceldir.
– Diyanet İşleri ve zorunlu din dersleri kaldırılsın
– Cem evleri ibadethane olarak tanınsın
– Hacı Bektaş Veli Dergahı Alevilere iade edilsin
– Madımak, utanç müzesi olsun
– Alevilere yönelik her türlü ayrımcılık son bulsun
– Halklara karşı işlenmiş tüm suçlar failleri ile beraber açığa çıkartılsın
– Kültür, anadil ve inançlar üzerindeki tüm yasaklar kalksın
2 Temmuz Sivas katliamının 25. Yılına yaklaşırken, yüreği insandan, emekten, barıştan, kardeşlikten yana olan herkesin bu talepler etrafında bir araya gelmesi mücadeleyi büyütecektir.
Gerçek zaferler, ezilen işçi ve emekçilerin, halkların ortak ve örgütlü mücadelesi ile kazanılacaktır.
Taleplerinle 2 Temmuz’da alanlara, katillerden hesap sormaya!
SİVAS’IN IŞIĞI SÖNMEYECEK!
KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA; YA HEP BERABER, YA HİÇBİRİMİZ!
AKA-DER
30.06.2018