AKA-DER Ankara Şubeleri “Bozuk Düzende Sağlam Çark Olmaz Düzeni Değiştirmek İçin Örgütlenelim” şiarı ile çalışmalarına başladı
Yayınladığı bülten içeriğinde şunlara değindi:
“Bundan tam 28 yıl önce, Sivas’ta 35 can, bir devlet organizasyonu ile tüm toplumun gözü önünde ve tam sekiz saat TV kanallarından izlettirilerek katledildi.
1992 yılında Banaz’da yapılan Pir Sultan Abdal kültür etkinliklerine katılımın fazla olması nedeniyle, etkinlikler sonraki yıl Sivas’a taşınmıştı. 1993’te 3 gün boyunca yapılması planlanan etkinliklerde birçok sanatçı, şair ve muhalif aydın bir araya gelerek devlet için tehdit oluşturacak bir adım atmışlardı. Herhangi bir halkın diline, kültürüne sahip çıkması, bir araya gelmesi, örgütlenme adımları, halkların inkârı ve imhası üzerine kurulu TC devleti için en büyük tehditlerden biri olmuştur.
Sivas katliamı, Alevi halkının, özünde var olan, haksızlıklara karşı başkaldırı ve birlik olma adımlarının bizzat devlet tarafından yok edilmesi çabasıydı.
Bizler, bugün, Sivas katliamının, tıpkı Dersim, Maraş, Çorum gibi, tıpkı Kürt halkına yapılan onca zulüm gibi, Ermeni soykırımı, 6-7 Eylül Rum kıyımı gibi, 1977 1 Mayıs’ı, Hrant Dink cinayeti, Tahir Elçi cinayeti, Ankara, Suruç, Diyarbakır katliamları gibi devlet eliyle yapıldığını çok net görüyoruz.
Dolayısı ile bu tartışma, bugünün değil, 28 yıl öncesinin tartışmasıdır.
Etkinliklerden bir hafta önce, “hicret koşusu” adı altında şehre gönderilen cihatçıların, bir hafta katliam için bekletilmesi, belediye tarafından otelin önüne yığılan kaldırım taşları, daha sonra emniyetten fakslandığı kanıtlanan “Müslüman kamuoyuna” başlıklı cihat çağrısı yapan bildiriler, katliam sırasında elinde silahlarla otelin önüne kadar gelip sloganlarla geri çekilen askerler, polisler;
Dönemin başbakanı Tansu Çiller’in “Çok şükür otelin dışındaki vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır”, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’in “Olay münferittir, ağır tahrik var, güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır… Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır, halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyin”, dönemin koalisyon ortağı Erdal İnönü’nün “Güvenlik güçlerimiz vatandaşlarımızın zarar görmemesine dikkat ederek olayları kontrol etmeye çalışmışlardır.” demeleri;
Bugün Saadet Partisi genel başkanı olan dönemin Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun belediye hoparlöründen “evvela şunların ruhuna bir Fatiha okuyalım, gazanız mübarek olsun“ demesi;
Katliamdan yıllar sonra Özel Harp Daire Başkanlığı’nda görevli Üsteğmen H.Ç ‘nin “Helikopterle geldik ve Sivas’a 11 km kala bir mezraya indik. Askeri haritalarda koordinatları 58’e 47… 13 kişiydik herkes ikişerli gruplara ayrıldı… Üç yazar özel hedefti başlarında da Aziz Nesin vardı… Duyum Jitem’den geldi… Bizim bölgede yaptığımız en büyük olay, insanların Madımak Oteli önünde toplandığı zaman taşı atmamız ve geri çekilmemizdir.” itirafları katliamın devlet eliyle yapıldığının en açık kanıtlarındandır.
Biz bu yüzden “Katil kim?” diye sormuyor, “Katil devletten hesap soracağız.” diyoruz.
Geçmişte Pir Sultan’ı dar ağacında asanlar, Sivas’ta 35 canı yakanlar, bugün de soygun, yağma, katliam politikalarına devam ediyor.
Duyuyor musun yüreğim
Unutma sakın unutma
Bağışlama sakın
Sakın düşmanını sevme,
sakın susma
Bekle büyük kavgayı bekle
Anlıyor musun yüreğim.#GültenAkın#2Temmuz1993 #2Temmuz çalışmalarımız #Tuzluçayır sokaklarında yapılan afişlerle devam ediyor.. pic.twitter.com/QySb4QwAW5— AKA-DER Mamak (@AkaderMamak) June 12, 2021
Dönemin Hızır Paşalarına Karşı Yolumuz Pir Sultanların Yoludur!
Dün olduğu gibi bugün de Hızır Paşa’nın adı devlettir, Saray Rejimidir, üzerimize saldıkları çetelerdir.
Bizim Saray Rejimi dediğimiz ve devletin çözülüşü anlamına da gelen yapı, halka karşı saldırılarını arttırmaktadır. Saray Rejimini yaratan şey örgütlü Kürt halkının direnişidir, her fırsatta “Tekrar olur mu?” diye korktukları Gezi’dir, halkların, işçilerin örgütlenme ihtimalidir. Dünyanın yeniden paylaşımı savaşında tetikçilik rolleriyle saplandıkları bataklıktır. Saldırıları yok olma korkularındandır.
Dönemin Hızır Paşaları, pandemi koşullarında halkı kendi imkanlarıyla mücadele etmeye zorlayan, bir maskeyi dahi dağıtmaktan aciz, göstermelik kısıtlamalarla insan aklıyla dalga geçenlerdir.
Hızır Paşalar bugün, işçileri emekçileri işsiz bırakmakla, açlıkla, Kod-29 ile yola getirmeye çalışanlar, özü çete olan holdinglere alınterimizi, doğamızı, yaşam alanlarımızı talan ettirenler, seçilmiş vekilleri tutsak edip, belediyelerden rektörlere kayyum atayanlar, 128 milyar doları ceplerine indiren, Merkez Bankası’nın kasasını boşaltanlardır. Suriye’den tüm Ortadoğu’ya ABD’nin tetikçiliğini yaparak savaşa, kana, gözyaşına doymayanlardır.
Bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı alıp, kadın cinayetlerini, yasaları ve katillere cezasızlık politikalarıyla destekleyenlerdir.
Müzisyenlerden öğretmenlere, işçilere, işsizlere insanların geçinemediği için intihar etmelerine neden olanlardır.
Bugün çıkarları çatıştığı için it dalaşına girmiş olsalar da Tayyip’inden Soylu’suna, Peker’inden Mehmet Ağar’ına hepsi Hızır Paşa’nın soyundandır ve bizlere kandan, katliamdan, sömürü ve baskıdan başka bir şey vaat etmediler, etmiyorlar. Sedat Peker açıklamaları ile bize, devletteki çürümenin boyutlarını göstermiştir, o kadar.
Sedat Peker, Mehmet Ağar’ın Cemevlerine saldırı planlarından bahsederken, işaretlenen evlerimizin üzerinde, bugüne kadar Alevilere ve diğer birçok halka yapılan saldırılarda, kendi kanlı elinin olduğunu unutacağımızı umuyor. Yanılıyor.
Hızır Paşalar bugün çocuklarımızı zehirleyerek, uyuşturucu ticareti yapan, dini imanı para ve rant olan, yolsuzlukları, hırsızlıkları dağları aşan bu devletin ta kendisidir.
Tüm bu karanlığın, baskı ve sömürü düzeninin içinde bizim yolumuz bellidir. Yolumuz Pir Sultan Abdal’ın, yolumuz, Seyit Rızaların, yolumuz Şeyh Bedrettinlerin yoludur.
Yeni Saldırılara Karşı Direnişe, Hesap Sormak İçin Örgütlü Mücadeleye!”