33 kişinin yaşamını yitirdiği Suruç katliamının 5. yıl dönümü yaklaşırken, Suruç İçin Adalet Platformu, katliam davasına ilişkin bir rapor açıkladı.
Urfa’da düzenlenen basın toplantısında açıklanan raporda, soruşturma sürecindeki ihmaller ve eksikliklere dikkat çekilen raporda, soruşturmanın 18 ay boyunca “gizlilik” kararı altında yürütüldüğü belirtildi. Rapora göre, aileler ve avukatları, talepleriyle ilgili hiçbir işlem yapılmadığını ancak davanın 18 ay sonra açılması ve gizlilik kararının kaldırılmasıyla öğrendi. Avukatların soruşturmanın genişletilmesi talebi kabul edilmedi. Soruşturmanın ve sonuçlarının kamu denetimine açık olması ve mağdurların sürece ve soruşturmaya katılması gerekliliği ihlal edildi. Tüm bu ihlal gerekçeleriyle yapılan Anayasa Mahkemesi başvurusu reddedildi. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne yapılan başvuru ise henüz sonuçlanmadı.
‘ANKARA KATLİAMI ÖNLENEBİLİRDİ’
Avukatların başka katliamların yaşanmaması için araştırılmasını istediği hususlarla ilgili de işlem yapılmazken, bu kez 10 Ekim’de Ankara’da canlı bomba saldırısı gerçekleştirildi. Raporda, “Sadece dosyaya tarafımızca sunulan soruşturmanın genişletilmesi dilekçesi yönünden araştırma yapılsaydı dahi Ankara katliamı önlenebilirdi” denildi.
‘KAMU GÖREVLİLERİNİN SORUMLULUĞU GÖRMEZDEN GELİNDİ’
Rapora göre, dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Emniyet Genel Müdürü, Şanlıurfa Valisi, Suruç Kaymakamı, Suruç İlçe Emniyet Müdürü, Şanlıurfa Çevik Kuvvet Şube müdürü, Şanlıurfa olay yeri inceleme ve kimlik tespit şube müdürü, MİT müsteşarı ve diğer kamu görevlilerinin soruşturulmasına izin verilmedi. Sadece Suruç İlçe Emniyet Müdürü Mehmet Yapalıal hakkında dava açıldı.
Avukatların devletin şiddeti önleme ve etkili soruşturma yönünden Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru da reddedildi. Raporda, “Savcılık gibi Anayasa Mahkemesi de siyasilerin ve kamu görevlilerinin katliamın gerçekleşmesindeki sorumluluğunu görmezden gelmiştir” ifadeleri yer aldı.
DAVANIN TEK SANIĞI DURUŞMAYA GETİRİLMİYOR
Suruç katliamı davası, gizlilik kararı altında yürütülen 18 aylık soruşturmanın ardından, ancak Ankara Katliamı davasından gönderilen belgelere dayanılarak açıldı. Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın tek sanığı, aynı zamanda 10 Ekim Ankara Katliamı nedeniyle tutuklu bulunan Yakub Şahin. Diğer sanıklar İlhami Bali ve Deniz Büyükçelebi ise firari.
Hilvan Cezaevi Kampüsü’nde görülen duruşmaların davanın takibini zorlaştırdığı, ailelerin olağanüstü önlemler ve jandarma baskısı altında davayı takip ettiği belirtilen raporda, sanık Yakub Şahin’in duruşmalara getirilmemesi de eleştirildi. Raporda, Sanık Yakup Şahin’in duruşma salonunda hazır edilmesine karar verildikten sonra ‘bilmediğimiz bir nedenle’ bu karardan geri dönülmesi davaya müdahale edildiğini göstermektedir” denildi.
KAMERA GÖRÜNTÜLERİ KAYIP
Raporda, katliam gününe ilişkin kamera görüntülerinin olaydan üç buçuk yıl sonra dosyaya getirtildiği, ancak katliamdan sonraki 5 saatlik görüntülerin kesildiği ve halen bu kayıp görüntülerin dosyaya getirtilemediği aktarılırken, görüntülerin bir kısmını yok eden kamu görevlileri hakkında hiçbir işlem yapılmadığına dikkat çekildi.
Raporda, “Açıktır ki, katliamdan sonraki görüntüler bilerek dosyaya gönderilmemektedir. Çünkü o kayıtlarda, katliamdan sonra yaralıların hastanelere götürülmesinin kolluk tarafından nasıl engellendiği, kitle üzerine gaz sıkıldığı ve belki bundan daha fazlasına dair bilgi vardır. Kolluk güçleri, görüntüleri göndermeyerek, tanık anlatımlarıyla sabit tüm bu olayların ortaya çıkmasını engellemeye çalışmakta, bunun için suç işlemeyi sürdürmektedir. Mahkeme de suç duyurusunda bulunmayarak, kamu görevlilerinin suçunu örtmesine göz yummaktadır” denildi.
Rapora göre, katliamın gerçekleştiği gün Amara Kültür Merkezi önünde Suruç halkı tarafından yakalanan, çantasından El Nusra bayrağı çıkan ve emniyet görevlilerine teslim edilen Abdullah Ömer Arslan’la ilgili hiçbir işlem yapılmadı. Katliam günü Suriye’deki kişilerle çok sayıda telefon görüşmesi tespit edilmesine rağmen Arslan hakkında takipsizlik kararı verildi.
‘DEVLET KATLİAMA GÖZ YUMDU’
Raporda, kamu görevlileri hakkındaki davalara dair de bilgi verildi. Buna göre, Suruç Emniyet Müdürü Mehmet Yapalıal’a “görevi kötüye kullanmak” suçundan 8 ay 10 gün hapis cezası verildi, ceza 7.500 lira para cezasına çevrildi. Suruç Emniyet Müdürlüğü’nde görevli polis memurları Ahmet Davarcı ve Ali Koçak hakkındaki dava ise davam ediyor.
Dosyaya gelen belgeler ve polislerin ifadelerinden yola çıkarak “Çok açıktır ki, devlet Suruç’ta önlem almayarak katliamın gerçekleşmesine göz yummuştur. Ortada ihmal değil kasıt vardır ve bu bir iddia değil belgelerle ortaya konulmuş gerçektir” tespiti yapan avukatlar, mahkemenin kamu görevlileriyle ilgili iki davayı, katliam ana davası ile birleştirmekten kaçındığını, hatta tanık olarak dinlenmelerine dahi cesaret edemediğini ifade etti. Raporda, “Mahkeme kamu görevlilerini koruma, katliam davasından uzak tutma yolunu seçmiştir” denildi.
Raporda, soruşturmayı ve kamu görevlileri hakkındaki davayı yürüten yargı mensupları hakkındaki suç duyurularının sonuçsuz kaldığı, suç işleyen yargı mensuplarının korunduğu belirtildi.
ADALET MÜCADELESİ VERENLERE YÖNELİK BASKILAR
Adalet mücadelesi yürütenlere yönelik baskılara dikkat çekilen raporda, katliamında yakınlarını kaybeden ve katliamda yaralanan pek çok kişinin gözaltına alındığı, tutuklandığı, haklarında çok sayıda dava açıldığı hatırlatıldı. Buna göre, Suruç’ta yaşamını yitiren Evrim Deniz’in annesi Besra Erol, Medali Barutçu’nun kardeşleri Kübra ve Tahsin Barutçu, katliamdan yaralı kurtulan Merve Nur İşleyici ve Efe Çatalbaş çeşitli gerekçelerle halen cezaevindeler. Suruç davasını takip eden avukatlardan da gözaltına alınan ve tutuklananlar oldu. Av. Sevda Çelik Özbingöl halen Hilvan T Tipi Cezaevinde tutuklu bulunuyor.
Her ay yapılan Suruç anmaları çok kez engellenmeye çalışıldı. Katliamın yıl dönümlerinde yapılan yürüyüşlere polis müdahale etti.
‘MAHKEME İSTEKLİ VE CESARETLİ OLMALI’
Raporun son bölümünde talepler şöyle aktarıldı:
-Suruç Katliamı davasını gören Şunlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi kovuşturmayı derinleştirmeli, katliamın tüm yanlarıyla araştırılması ve sorumluların bulunması konusunda “istekli ve cesaretli” olmalı, yargılamanın gerektirdiği özen ve ciddiyetle hareket etmelidir.
-Duruşma Hilvan Cezaevi Kampüsü’nün dışında uygun bir duruşma salonuna alınmalı, davayı takip edenler üzerinde oluşturulan baskıya son verilmelidir.
-Sanık Yakub Şahin duruşmada hazır edilmelidir.
-Katliam sonrasına ilişkin görüntüleri yok eden kamu görevlileri hakkında işlem başlatılmalıdır.
-Abdullah Ömer Arslan tutuklanmalıdır.
-Katliamda sorumluluğu bulunan polisler hakkında açılan davalar ana dava ile birleştirilmeli, kovuşturma kamu görevlilerine doğru genişletilmelidir.
-Katliamda sorumluluğu olan tüm kamu görevlileri üzerindeki koruma zırhı kaldırılmalıdır.
-Firari sanıklar İlhami Bali ve Deniz Büyükçelebi’nin yakalanması için gerekli işlemler yapılmalıdır.
-Suruç katliamının soruşturulması ve kovuşturulması aşamalarında görevi kötüye kullanan yargı mensupları hakkında cezai ve idari işlem yapılmalıdır.
-Suruç için Adalet mücadelesi yürütenler üzerindeki baskılar son bulmalı, adalet arayanlarla değil, katliamda sorumluluğu olanlarla mücadele edilmelidir.
NE OLMUŞTU?
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) savaşın yıkıma uğrattığı Rojava’nın Kobanê bölgesindeki halkla dayanışmak amacıyla bir kampanya başlatmış ve kampanya kapsamında topladıkları yardım malzemelerini götürmek 20 Temmuz 2015 tarihinde Urfa’nın Suruç ilçesine ulaşmıştı. Yardım malzemelerinin toplandığı Amara Kültür Merkezi bahçesinde basın açıklaması yapıldığı sırada canlı bomba saldırısı gerçekleşti. Saldırıda 33 kişi yaşamını yitirdi, 150’den fazla kişi yaralandı.
Saldırının hemen ardından kültür merkezine gelen çevik kuvvet polisleri ambulansların geçişine engel oldu ve yaralıların üzerine biber gazı sıktı.
Katliamı gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün, sonrasında Ankara katliamını gerçekleştirenlerden kardeşi Yunus Emre Alagöz ile birlikte “terör nitelikli aranan şahıs” kaydı bulunduğu ortaya çıktı. Yine Suruç katliamı öncesinde, Suruç’ta canlı bomba eylemi yapılacağına dair istihbarat bilgisinin tüm yetkililere gönderildiği, Sulh Ceza Hâkimliği’nden 24 saat esasına dayalı olarak herkesin üst ve eşyası da dahil olmak üzere arama kararı çıkarıldığı, buna rağmen bombacının katliam günü saatlerce hiçbir güvenlik kontrolüne takılmadan Suruç’ta rahatlıkla dolaştığı, hatta emniyet müdürlüğünün önünden geçtiği ve Amara Kültür Merkezi’ne geldiği kamera görüntüleriyle anlaşıldı.
Urfa’da düzenlenen basın toplantısında açıklanan raporda, soruşturma sürecindeki ihmaller ve eksikliklere dikkat çekilen raporda, soruşturmanın 18 ay boyunca “gizlilik” kararı altında yürütüldüğü belirtildi. Rapora göre, aileler ve avukatları, talepleriyle ilgili hiçbir işlem yapılmadığını ancak davanın 18 ay sonra açılması ve gizlilik kararının kaldırılmasıyla öğrendi. Avukatların soruşturmanın genişletilmesi talebi kabul edilmedi. Soruşturmanın ve sonuçlarının kamu denetimine açık olması ve mağdurların sürece ve soruşturmaya katılması gerekliliği ihlal edildi. Tüm bu ihlal gerekçeleriyle yapılan Anayasa Mahkemesi başvurusu reddedildi. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne yapılan başvuru ise henüz sonuçlanmadı.
‘ANKARA KATLİAMI ÖNLENEBİLİRDİ’
Avukatların başka katliamların yaşanmaması için araştırılmasını istediği hususlarla ilgili de işlem yapılmazken, bu kez 10 Ekim’de Ankara’da canlı bomba saldırısı gerçekleştirildi. Raporda, “Sadece dosyaya tarafımızca sunulan soruşturmanın genişletilmesi dilekçesi yönünden araştırma yapılsaydı dahi Ankara katliamı önlenebilirdi” denildi.
‘KAMU GÖREVLİLERİNİN SORUMLULUĞU GÖRMEZDEN GELİNDİ’
Rapora göre, dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, İçişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Emniyet Genel Müdürü, Şanlıurfa Valisi, Suruç Kaymakamı, Suruç İlçe Emniyet Müdürü, Şanlıurfa Çevik Kuvvet Şube müdürü, Şanlıurfa olay yeri inceleme ve kimlik tespit şube müdürü, MİT müsteşarı ve diğer kamu görevlilerinin soruşturulmasına izin verilmedi. Sadece Suruç İlçe Emniyet Müdürü Mehmet Yapalıal hakkında dava açıldı.
Avukatların devletin şiddeti önleme ve etkili soruşturma yönünden Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru da reddedildi. Raporda, “Savcılık gibi Anayasa Mahkemesi de siyasilerin ve kamu görevlilerinin katliamın gerçekleşmesindeki sorumluluğunu görmezden gelmiştir” ifadeleri yer aldı.
DAVANIN TEK SANIĞI DURUŞMAYA GETİRİLMİYOR
Suruç katliamı davası, gizlilik kararı altında yürütülen 18 aylık soruşturmanın ardından, ancak Ankara Katliamı davasından gönderilen belgelere dayanılarak açıldı. Şanlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davanın tek sanığı, aynı zamanda 10 Ekim Ankara Katliamı nedeniyle tutuklu bulunan Yakub Şahin. Diğer sanıklar İlhami Bali ve Deniz Büyükçelebi ise firari.
Hilvan Cezaevi Kampüsü’nde görülen duruşmaların davanın takibini zorlaştırdığı, ailelerin olağanüstü önlemler ve jandarma baskısı altında davayı takip ettiği belirtilen raporda, sanık Yakub Şahin’in duruşmalara getirilmemesi de eleştirildi. Raporda, Sanık Yakup Şahin’in duruşma salonunda hazır edilmesine karar verildikten sonra ‘bilmediğimiz bir nedenle’ bu karardan geri dönülmesi davaya müdahale edildiğini göstermektedir” denildi.
KAMERA GÖRÜNTÜLERİ KAYIP
Raporda, katliam gününe ilişkin kamera görüntülerinin olaydan üç buçuk yıl sonra dosyaya getirtildiği, ancak katliamdan sonraki 5 saatlik görüntülerin kesildiği ve halen bu kayıp görüntülerin dosyaya getirtilemediği aktarılırken, görüntülerin bir kısmını yok eden kamu görevlileri hakkında hiçbir işlem yapılmadığına dikkat çekildi.
Raporda, “Açıktır ki, katliamdan sonraki görüntüler bilerek dosyaya gönderilmemektedir. Çünkü o kayıtlarda, katliamdan sonra yaralıların hastanelere götürülmesinin kolluk tarafından nasıl engellendiği, kitle üzerine gaz sıkıldığı ve belki bundan daha fazlasına dair bilgi vardır. Kolluk güçleri, görüntüleri göndermeyerek, tanık anlatımlarıyla sabit tüm bu olayların ortaya çıkmasını engellemeye çalışmakta, bunun için suç işlemeyi sürdürmektedir. Mahkeme de suç duyurusunda bulunmayarak, kamu görevlilerinin suçunu örtmesine göz yummaktadır” denildi.
Rapora göre, katliamın gerçekleştiği gün Amara Kültür Merkezi önünde Suruç halkı tarafından yakalanan, çantasından El Nusra bayrağı çıkan ve emniyet görevlilerine teslim edilen Abdullah Ömer Arslan’la ilgili hiçbir işlem yapılmadı. Katliam günü Suriye’deki kişilerle çok sayıda telefon görüşmesi tespit edilmesine rağmen Arslan hakkında takipsizlik kararı verildi.
‘DEVLET KATLİAMA GÖZ YUMDU’
Raporda, kamu görevlileri hakkındaki davalara dair de bilgi verildi. Buna göre, Suruç Emniyet Müdürü Mehmet Yapalıal’a “görevi kötüye kullanmak” suçundan 8 ay 10 gün hapis cezası verildi, ceza 7.500 lira para cezasına çevrildi. Suruç Emniyet Müdürlüğü’nde görevli polis memurları Ahmet Davarcı ve Ali Koçak hakkındaki dava ise davam ediyor.
Dosyaya gelen belgeler ve polislerin ifadelerinden yola çıkarak “Çok açıktır ki, devlet Suruç’ta önlem almayarak katliamın gerçekleşmesine göz yummuştur. Ortada ihmal değil kasıt vardır ve bu bir iddia değil belgelerle ortaya konulmuş gerçektir” tespiti yapan avukatlar, mahkemenin kamu görevlileriyle ilgili iki davayı, katliam ana davası ile birleştirmekten kaçındığını, hatta tanık olarak dinlenmelerine dahi cesaret edemediğini ifade etti. Raporda, “Mahkeme kamu görevlilerini koruma, katliam davasından uzak tutma yolunu seçmiştir” denildi.
Raporda, soruşturmayı ve kamu görevlileri hakkındaki davayı yürüten yargı mensupları hakkındaki suç duyurularının sonuçsuz kaldığı, suç işleyen yargı mensuplarının korunduğu belirtildi.
ADALET MÜCADELESİ VERENLERE YÖNELİK BASKILAR
Adalet mücadelesi yürütenlere yönelik baskılara dikkat çekilen raporda, katliamında yakınlarını kaybeden ve katliamda yaralanan pek çok kişinin gözaltına alındığı, tutuklandığı, haklarında çok sayıda dava açıldığı hatırlatıldı. Buna göre, Suruç’ta yaşamını yitiren Evrim Deniz’in annesi Besra Erol, Medali Barutçu’nun kardeşleri Kübra ve Tahsin Barutçu, katliamdan yaralı kurtulan Merve Nur İşleyici ve Efe Çatalbaş çeşitli gerekçelerle halen cezaevindeler. Suruç davasını takip eden avukatlardan da gözaltına alınan ve tutuklananlar oldu. Av. Sevda Çelik Özbingöl halen Hilvan T Tipi Cezaevinde tutuklu bulunuyor.
Her ay yapılan Suruç anmaları çok kez engellenmeye çalışıldı. Katliamın yıl dönümlerinde yapılan yürüyüşlere polis müdahale etti.
‘MAHKEME İSTEKLİ VE CESARETLİ OLMALI’
Raporun son bölümünde talepler şöyle aktarıldı:
-Suruç Katliamı davasını gören Şunlıurfa 5. Ağır Ceza Mahkemesi kovuşturmayı derinleştirmeli, katliamın tüm yanlarıyla araştırılması ve sorumluların bulunması konusunda “istekli ve cesaretli” olmalı, yargılamanın gerektirdiği özen ve ciddiyetle hareket etmelidir.
-Duruşma Hilvan Cezaevi Kampüsü’nün dışında uygun bir duruşma salonuna alınmalı, davayı takip edenler üzerinde oluşturulan baskıya son verilmelidir.
-Sanık Yakub Şahin duruşmada hazır edilmelidir.
-Katliam sonrasına ilişkin görüntüleri yok eden kamu görevlileri hakkında işlem başlatılmalıdır.
-Abdullah Ömer Arslan tutuklanmalıdır.
-Katliamda sorumluluğu bulunan polisler hakkında açılan davalar ana dava ile birleştirilmeli, kovuşturma kamu görevlilerine doğru genişletilmelidir.
-Katliamda sorumluluğu olan tüm kamu görevlileri üzerindeki koruma zırhı kaldırılmalıdır.
-Firari sanıklar İlhami Bali ve Deniz Büyükçelebi’nin yakalanması için gerekli işlemler yapılmalıdır.
-Suruç katliamının soruşturulması ve kovuşturulması aşamalarında görevi kötüye kullanan yargı mensupları hakkında cezai ve idari işlem yapılmalıdır.
-Suruç için Adalet mücadelesi yürütenler üzerindeki baskılar son bulmalı, adalet arayanlarla değil, katliamda sorumluluğu olanlarla mücadele edilmelidir.
NE OLMUŞTU?
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) savaşın yıkıma uğrattığı Rojava’nın Kobanê bölgesindeki halkla dayanışmak amacıyla bir kampanya başlatmış ve kampanya kapsamında topladıkları yardım malzemelerini götürmek 20 Temmuz 2015 tarihinde Urfa’nın Suruç ilçesine ulaşmıştı. Yardım malzemelerinin toplandığı Amara Kültür Merkezi bahçesinde basın açıklaması yapıldığı sırada canlı bomba saldırısı gerçekleşti. Saldırıda 33 kişi yaşamını yitirdi, 150’den fazla kişi yaralandı.
Saldırının hemen ardından kültür merkezine gelen çevik kuvvet polisleri ambulansların geçişine engel oldu ve yaralıların üzerine biber gazı sıktı.
Katliamı gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün, sonrasında Ankara katliamını gerçekleştirenlerden kardeşi Yunus Emre Alagöz ile birlikte “terör nitelikli aranan şahıs” kaydı bulunduğu ortaya çıktı. Yine Suruç katliamı öncesinde, Suruç’ta canlı bomba eylemi yapılacağına dair istihbarat bilgisinin tüm yetkililere gönderildiği, Sulh Ceza Hâkimliği’nden 24 saat esasına dayalı olarak herkesin üst ve eşyası da dahil olmak üzere arama kararı çıkarıldığı, buna rağmen bombacının katliam günü saatlerce hiçbir güvenlik kontrolüne takılmadan Suruç’ta rahatlıkla dolaştığı, hatta emniyet müdürlüğünün önünden geçtiği ve Amara Kültür Merkezi’ne geldiği kamera görüntüleriyle anlaşıldı.