Neredeyse yarım asırdır, Türkiye ekonomisine ilişkin olarak en çok “yapısal reform” ve “istikrar programı” kavramları kullanıldı. Açıklanan her iktisat programından sonra çok az kişi sordu, Bu nasıl bir ekonomidir ki bir türlü reformlar ve istikrar programları bitmedi?”
Ekonomi yazınımıza bu kavramlar güçlü bir şekilde 45 yıl önce 24 Ocak 1980 kararları ile girdi. Başbakan Süleyman Demirel idi. Fakat program daha çok Turgut Özal’ın adı ile anıldı. Çünkü programı Demirel döneminde de 12 Eylül faşist darbesinden sonra da Özal bakan olarak yürüttü. Özal, Başbakan olduğunda da programa sahip çıktı.
24 Ocak kararları gerçekten yapısal bir programdı. Türkiye ekonomisini piyasa düzenine geçirmeyi, ihracata dayalı büyüme modeli temelli bir iktisadi yapıya geçişi amaçlıyordu. Büyük ölçüde bunu da başardı. Ancak ülke için pek hayırlı olmadı.
24 Ocak tarihinde halkımız yüzde 32,7 oranında bir devalüasyonla uyandı. ABD doları yıl sonunda 47 TL’den 70 TL’ye ulaştı. Enflasyon oranı 1980’de 107,2 oldu. Oran ertesi yıl yüzde 36,2’ye gerilese de 2004’e kadar bir türlü tek haneli rakamlara gerilemedi. Kararlarla KİT ürünlerine büyük zamlar yapıldı (O tarihte devlet üretim yapan fabrikalara sahipti), ücretler baskılandı, bu da yetmedi; darbe sonrası Türk-İş dışındaki sendikalar kapatıldı, günlük kur uygulamasına geçildi. Daha sonra 1989’da TL konvertibl paraya dönüştürüldü, uluslararası para akımlarına ilişkin kısıtlamalar kaldırıldı (halkımız döviz büfeleri ile tanıştı), serbest faiz uygulamasına geçildi. Daha da önemlisi bugünkü kadar olmasa da Türkiye tek adamla yönetilmeye başlandı.
Neredeyse yarım asırdır, Türkiye ekonomisine ilişkin olarak en çok “yapısal reform” ve “istikrar programı” kavramları kullanıldı. Açıklanan her iktisat programından sonra çok az kişi sordu, Bu nasıl bir ekonomidir ki bir türlü reformlar ve istikrar programları bitmedi?”
Ekonomi yazınımıza bu kavramlar güçlü bir şekilde 45 yıl önce 24 Ocak 1980 kararları ile girdi. Başbakan Süleyman Demirel idi. Fakat program daha çok Turgut Özal’ın adı ile anıldı. Çünkü programı Demirel döneminde de 12 Eylül faşist darbesinden sonra da Özal bakan olarak yürüttü. Özal, Başbakan olduğunda da programa sahip çıktı.
24 Ocak kararları gerçekten yapısal bir programdı. Türkiye ekonomisini piyasa düzenine geçirmeyi, ihracata dayalı büyüme modeli temelli bir iktisadi yapıya geçişi amaçlıyordu. Büyük ölçüde bunu da başardı. Ancak ülke için pek hayırlı olmadı.
24 Ocak tarihinde halkımız yüzde 32,7 oranında bir devalüasyonla uyandı. ABD doları yıl sonunda 47 TL’den 70 TL’ye ulaştı. Enflasyon oranı 1980’de 107,2 oldu. Oran ertesi yıl yüzde 36,2’ye gerilese de 2004’e kadar bir türlü tek haneli rakamlara gerilemedi. Kararlarla KİT ürünlerine büyük zamlar yapıldı (O tarihte devlet üretim yapan fabrikalara sahipti), ücretler baskılandı, bu da yetmedi; darbe sonrası Türk-İş dışındaki sendikalar kapatıldı, günlük kur uygulamasına geçildi. Daha sonra 1989’da TL konvertibl paraya dönüştürüldü, uluslararası para akımlarına ilişkin kısıtlamalar kaldırıldı (halkımız döviz büfeleri ile tanıştı), serbest faiz uygulamasına geçildi. Daha da önemlisi bugünkü kadar olmasa da Türkiye tek adamla yönetilmeye başlandı.
24 Ocak Kararları sonrasında da ülke birçok kriz yaşadı. Yeni reform ve istikrar programları gördü. Ancak bir türlü istikrara kavuşamadı. Bu süreç 2001 krizi sonrasında kısa süre tersine döndü. Krizi çıkaran hükümet çözümü, kurala dayalı para politikası uygulamasına (arkadan enflasyon hedeflemesi geldi) gitmekte buldu. Sonuç olumlu oldu. 2002 yılında yüzde 68,5 olan enflasyon oranı bir yıl sonra 29,7’ye geriledi. AKP bu oran üzerinden hükümeti devraldı. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda Ahmet Necdet Sezer gibi kuralcı bir hukukçu olunca da hükümet kararlardan cayamadı. Nitekim enflasyon oranı 2004’te tek haneye geriledi. AKP hükümetinin ekonomide farklı yollara meyletmesi 2010 ve 2017 Anayasa değişiklikleri sonrası oldu. Yargının ve yasamanın yürütmenin emrine girmesi hükümetin işini kolaylaştırdı. Nitekim enflasyon oranı 2017 yılında yeniden çift haneleri gördü. O günden beri de tek haneli enflasyona bir daha erişilemedi.
2023 seçimleri sonrasında Mehmet Şimşek ekonomi yönetimine getirilse de iki yılda iki TCMB Başkanı gördük. Açıklanan program kimilerince rasyonel bulunsa da istikrarın yakalanması mümkün değil. Çünkü program daha önce açıklanan programlardan farklı değil. Neoklasik iktisat temelli. Üstelik bu dönemde ülkenin kurumsal yapılanması ciddi zarar gördü. Cumhurbaşkanlığı sistemi ülkeye dar gelecekti, öyle de oldu. Dolayısıyla ekonomide istikrarı yakalamak için önce bu sistemden vazgeçilmesi gerekir. Bu da şimdilik mümkün görünmüyor.
Bu sistem ve bu programla ekonominin düze çıkması zor. Nitekim 2025 için yüzde 21’lik enflasyon hedefi koyulurken, ocak ayında enflasyon yüzde 5,03 olarak gerçekleşti. Kalan 11 ayda enflasyon oranı yüzde 1’ler düzeyinde olursa ancak hedefe ulaşılabilir. Bu da ipe un sermekten başka bir şey değil. Hadi şimdiden yeni program hazırlamaya başlayalım.
Okuma önerisi: İktisat ve Toplum Dergisi, Ocak 2025 sayısı.