“Ayağını yorganına göre uzat” atasözü bugün yorganını yitirdi. Emeklilik için kurulan hayallerden, 5 yıllık planlara, oradan ayı atlatmaya ve bugün günü kurtarmaya… Krediler, kredi kartları, borçlar, “belki tutar” denilerek girişilen kumar ve kısa sürede onların da borçları plan yapmayı imkânsız hâle getirirken, bütçe oluşturmak artık mümkün değil. Bu gelir ve gider bilinmezliği içerisinde artık yorgan filan yok.
Bu pek tabii bizim hâlimiz.
Onların hesapları da ne kadar açık verecek de olsa bugünlerde 2025 yılı bütçesi planlanıyor. Devlet, gelir ve giderlerini planlamaya çalışıyor. Bir asgarî ücret, bir de asgarî ücretin az biraz üzeri geliri ve iki çocuğu da olan bir ailenin bütçesinde, gelir bellidir; zorlu iş koşullarında, yoğun baskı ve sömürü altında kazanılan ücret. Gider? O pek belli değildir. Kira, ulaşım, yemek, okul, sağlık masrafları gibi görünen temel ihtiyaçlar ve onlar karşılanırken açığa çıkan “bu ay nasıl bitecek” sorusu. Bizim bütçemizin nereden geldiği belli, nereye, nasıl gittiği ise belli değil.
Devlet bütçesinin gelir ve gider kaynakları belli midir? Elbette bir görüneni var, ama daha yakından bakmak gerekli.
Gelirin önemli bir kısmını bizden alınan ve bize gelmeden kesilen vergiler oluşturmaktadır. 2025 yılı bütçesinde dolaylı olarak vereceğimiz vergilerin toplam vergideki payı yüzde 70’lere çıkmaktadır. Doğrudan bizden kesilen, gelmeden giden gelir vergisinin payı da yüzde 19’dur. Yani bu, bir ailenin aylık vergisinin ortalama 43 bin lira olmasıdır. Bir yılda 516 bin lira. Bu devletin geliri, bizim ise nereye gittiğini anlamadığımız hattâ zaten bize gelmeden giden giderlerimizdendir.
Sermayeye vergi afları, teşvik, hibe, muafiyet gibi isimler altında alınmayacak vergilerin toplamı ise 3 trilyonun üzerindedir. Mehmet Şimşek’in asgarî ücretliden vergi almadığımız için uğradığımız “zarar” dediği miktar ise 2025 yılı için 810 milyar olacaktır. Geri kalan almadıkları 2 trilyon elbette onlar için zarar değildir. Çünkü bu parayı kendi paraları olarak görmektedirler ve bir ceplerinden diğer ceplerine aktarmaktadırlar.
Emekliler, asgarî ücretliler, okulların temiz olması, çocukların tok olması, devlet hastanelerinde bir muayenenin 4 dakikayı geçmesi, ulaşımın ücretsiz ya da indirimli olması onlar için hep zarar hep masraftır.
Peki giderler nedir? Beklenen, kamusal hizmetlere aktarılması, olan ise sermayenin faiz borçlarına ayrılması. 2025 yılı için faiz ödemelerinde yüzde 55 artış planlanmaktadır. Geriye kalan ise başta Diyanet’e ve savaşa olmak üzere, eğitime, sağlığa, çevreye vesaire ayrılmaktadır. Bu kamusal kaynaklara aktarılan bütçe ise ticarileşme ve özelleştirmeyle birlikte bize daha ‘iyi olanaklar’ sağlamak için değil daha fazla gelir elde etmek amacıyla aktarılmaktadır.
Bu nedenle bu bütçe bize, öldürülen bebekler, katledilen kadınlar, tedavi olamayan hastalar, yağmalanan doğa, öldürülen hayvanlar, MESEM’e mahkûm liseliler, geleceksiz üniversiteliler, yerin altında ve üstünde öldürülen, sömürülen işçiler olarak dönmektedir.
Herkes bütçesini kendi ihtiyaçlarına göre yapar.
Bizden alınıp patronlara verilen, zenginleri daha da zenginleştiren bu sistemin bütçesi de tam olarak kendi ihtiyaçları için yapılmaktadır.
Bugün zenginlerden servet vergisi alınması, nitelikli eğitim, sağlık hizmetleri geliştirilmesi, deprem vergilerinin deprem bölgesine, emekli primlerinin emeklilere gitmesi mücadele gerektirmektedir.
Bize düşen, eğitimin, sağlığın, ulaşımın, temel ihtiyaçların kamulaştırılıp ücretsiz olması için mücadele etmektir. Hastanelerin sağlık emekçileri tarafından, okulların, üniversitelerin öğretmenler, öğrenciler ve çalışanlar tarafından yönetilmesini sağlayacak yapılar kurmaktır. Haklarından ve yaşamlarından yoksun bırakılan biz işçiler, emekçiler, emekliler, kadınlar ve öğrenciler direnişimizi bir araya getirmek, hayatlarımızı ellerimize almaktan başka bir yolumuzun olmadığını bilmeliyiz.
Oluşturulan bütçenin geliri bizim sömürülen emeğimiz ise cevap içinde saklıdır; emeğimizin sömürülmediği bir dünyaya ihtiyacımız vardır.
Biz ve onların olduğu bir dünya bizler için yaşanabilir değildir.
Olmadıkları bir dünya için bugün grevleri, direnişleri büyütmek, geliştirmek, bir araya getirerek genel grev genel direnişi örgütlemek bu karanlıktan çıkmak için atılması gereken gerçek ve somut adımlardır.
Kaldıraç Hareketi